Birisinin hayatına dahil olma hakkı aslında kıçımızdan uydurduğumuz bir haktır.
çünkü aslında ilişki dediğimiz şey, birbirinin hayatı ile bir şekilde, o ilişkinin kendine has dengeleri üzerinde haşır neşir olma halidir.
esas konu, birine kendinizi tamamen açıp, "buyur gel, bak seni burada, hayatımın en sıcak ve mahrem yerinde ağırlayacağım, ve sen asla endişelenmek zorunda kalmayacaksın, senden başka kimse o kadar yakın ve iç'te olmayacak bana, evinde hissedeceksin, dilediğin kadar kalabilirsin orada" dediğiniz zaman, o kişinin evi hoyratça kullanmasıdır.. :
"bu perdeler niye krem rengi? sen niye tavuk sevmiyorsun? dolapta niye hiç tavuk yok? dijitürksüz ev mi olur? burada niye bu kadar kitap var burası ev mi kütüphane mi? manyak mısın yoksa sen? evet evet, sen kesin bi tuhafsın, zaten geçen şunu şunu yapmıştın kıllanmıştım, bu kadar çok dvd n olduğuna göre senin kesin porno arşivin de vardır; hatta beni aldatabilirsin de, evet evet! bu yastıkları sevmedim değiştirmeliyiz, nasıl istemiyorsun ya? benden başkası mı kalıyor bu evde ki istemiyorsun? evet, ben ayakkabılarımı çıkartmayı unutmuş olabilirim bi kaç kez, ama sen de küllüğü boşaltmıyorsun?! bana ne bana ne, ben ayakkabıları çıkartmadıysam sebebi kesin senin daha önce yaptığın bi şeydir!
elbette, çünkü ben mükemmelim, ve sana senin şahane olmadığını kanıtlamak için ders veriyorum! niye mi? ne bileyim, kendimi iyi hissediyorum böyle yapınca.
hı? evet, sana zaten güvenemiyorum bi türlü. bi açığını yakalarsam terk edicem zaten ama, bunu bil yani. yoo ne alaka ben seni bi şeyle suçlamıyorum. yok hayatım, sadece söylüyorum yani. tehdit falan değil, sadece bil, açığını bulayım, giderim. durup duruken niye mi söylüyorum? bil diye.
e nolmuş? o tabakları bi öfke anında kırmış olabilirim, ama seni seviyorum ya? nolmuş kırmışsam o tabakları? yerine yenisini mi koymalıyız? tamam tamam koyarız. ne? ha evet şimdi de bardakları indirdim aşağı. ee nolmuş ki? sen beni seviyorsun nasılsa. hangi lafları ya? şu karaktersiz tablo seçimini eleştirdiğim için mi? haha bence sen eleştiri kaldıramıyorsun sadece! evet? karaktersiz dedim? noolmuş ki? sen beni seviyorsun nasılsa. bu kadar çok ciks giysiyi ve ayakkabıyı ne diye alıyorsun anlamıyorum. şapşal bi tüketimcisin işte. ne var ki kabul et. niye tersledin kapıcıyı? o insan değil mi? onu sevmelisin!! acilen sevmelisin!! sen kendin ne sanıyorsun ha? ne? daha önce göğüslerine bakıp bakıp sırıttı mı? ah sen kesin açmış adamın gözüne sokmuşsundur da ondan. bi de adama kötü davranıyorsun! sen ne kötü bi insansın yaa?
insanların sana bayıldığını sanıyorsun degil mi? herkesin sana taptığnı falan sanıyosun? haha oysa sen nesin ki. şahane bi kadın falan değilsin hangi yarım akıllı tapıyo sana bilemedim. ben mi niye burdayım? ne bileyim, sana acıdım herhalde. şükret haline.
şu kumandayı versene. seni seviyorum. ha, krem rengi perdeleri koyultuyoruz, bence senin içinde derinlerinde teşhirci bi yanın var, onun için krem perde seçtin. ince kumaş. ışık yanınca içerisi görünenden. yoksa ne amacın olabilir ki.
neyse işte. seni seviyorum."
birinin aşkını istismar etmek, onun evini hoyratça kullanmaktır.. sizi, olduğunuz gibi, sımsıcak yuvasına kabul edip yuvasını yuvanız yapmaya çabalayan bi insanı hırpalamak, bir "hak" değil, düpedüz şımarıklıktır. sevgiden ve aşktan şımarmayacak olgunluğa gelene kadar, "sevginin" ve "aşkın" size istediğiniz her muameleyi yapmanız için verilmiş bi vize olmadığını anlayana kadar, size sunulan sarayların saray olduğunu bile göremezsiniz.
biri size hayatını açıyorsa, evini açıyordur..içini açıyordur.
girip darmadağın edesiniz, kırıp döküp dengelerini, huzurunu bozasınız diye değil. hatta, siz, gelip o evi değiştirin diye de değil.
saygı duymadığı eve girip kalmaya kalkmamalı kimse.. değer vermediğin, özen gösterip hoş tutmadığın sarayın kralı olamazsın...
-
ama yine de her insan yeri geldiğinde kendi evini bile terk etmesini bilir... bazen ev o kadar hırpalanmıştır ki, sahibi bile içinde kalmak istemez artık...
kim koruyabilmiş, saklayabilmiş hayatını? kimin hayatı kendine yetmiş? kimse kimseye lütfetmiyor dahil olma hakkı filan. açıklar var arkadaşım, açmazlar..zayıfsın, yetersizsin. yeri gelir usulca sızarlar o açıklardan, yeri gelir bomba gibi düşerler hayatına..sen de sızsınlar, bomba olup düşsünler istersin zaten. mecbursun buna da, aynı hakka sen talipsin çünkü. müsaitsin, meyillisin.
gideceksen gelme’ haykırışı değil bu. ama kendini yeterince tanımıyorsan yahut tanıyorsan ve dengesizsen, biraz başka sularda yüz. dünyada tencere mi yok ki ille benim başıma ekşiyorsun? bu benim hayatım. eskimeye/eskitmeye meyyalin bu kadar derinse, dahil olmayıver. yahut başka yollar dene. bu kadar ağır konuşma, kaldıramayacağın taşın altına elini sokma, tutamayacağın sözler verme ki, kıvırma payın olsun. etkisiz eleman gibi vız gelip tırıs gideceğin birsürü gelen ağam giden paşam insanı var dünyada. bi’ zahmet o kapıların eşiklerini aşındırıver. benim dengemi bozma. samimiyetim sıkıntıdan, elimi kolumu koyacak yeri bulamayışımdan. mazur görülsün. belki yanlış düşünüyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.